“Kadına şiddetin önlenmesi” gibi çok masum bir söylemin arkasında toplumun temel değerlerinin ve aile yapısının kökten değiştirilmeye çalışıldığını açıkça görüyor ve yüksek sesle “HAYIR” diyoruz.
Batının tükenmiş aile yapısını, fıtratı bozulmuş nesillerini, merhameti kalmamış toplumsal yapısını görmezden gelip hala batı hayranlığıyla dünyayı algılamaya çalışan azınlığın “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Cinsel Yönelim Özgürlüğü” gibi tuzak kavramlarına “HAYIR” diyoruz.
Kadına şiddetin sebebini “cinsiyet” tanımlamasında gören, şiddetin mekanını aile/ev şeklinde tanımlayan, şiddetin sebebini ortadan kaldırmak için cinsiyeti tanımlayan inancı, kültürü, geleneği “kökünden kazımayı” hedef olarak koyan anlayışa “HAYIR” diyoruz.
Fıtri olan cinsiyet kavramının yerine “Toplumsal Cinsiyet” diyen, kadın ve erkek ayrımını tehlikeli bulan, buna karşı “cinsel yönelim”i dayatan İstanbul Sözleşmesine ve türevlerine “HAYIR” diyoruz.
Toplumun cinslere yüklediği rolleri cinsiyet eşitsizliği sayan, kadını erkekleştirip erkeği kadınlaştıran, fıtratı bozup toplumu ifsat eden yaklaşımların tümüne “HAYIR” diyoruz.
Sözleşmenin iptaliyle kadına şiddeti engelleyecek zeminin kaybolacağı iddiası uyanıkça ortaya atılan bir perdelemeden ibarettir. Yürürlüğe girdiği 2014 yılından beri şiddetin azalmadığı, hatta arttığı gerçeği ortadayken; konunun yeniden değerlendirilmesini, kendi toplum ve inanç değerlerimizle yeni düzenlemelerin yapılmasını elzem görüyoruz.
Kadına şiddet, en iyi şekliyle toplumun temel milli değerleri merkeze alınarak önlenebilir." dedi.